6 Nisan 2012 Cuma

Adamlık Ağacı

Basketbolu ucundan da olsa takip eden insanlara Dwight Howard’ın basketbol kariyerini anlatmak yersiz olur. Ama bundan birkaç sene sonra Dwight Howard’ı başka bir forma altında izleyip de, “Yav ne kadar büyük oyuncu” diyecek dostlarımız için, Howard’ın bu sene yaşadıklarını tarihe not olarak düşmekte fayda var.




Orlando’nun final gördüğü 2008-09 sezonundan sonra, Hidayet’in takımdan ayrılmasıyla birlikte, Howard’ın organizasyonun hareketlerinden mutlu olmadığı sürekli konuşuluyordu. Şimdi allahı var, Otis Smith’in de hiçbir hamlesi tutmadı. Hido gittikten sonra, Courtney Lee’den vazgeçerek Vince Carter’ı aldılar, olmadı. Daha sonra sonra Vince Carter’ı yine Hido karşılığında takas ettiler, olmadı. Geçen sezon hazır gaza gelmişken Arenas’ı (ve haliyle kol gibi kontratını) almak için Lewis’i takas ettiler, olmadı. Howard’ın da bir yerden sonra, “Eaah sikerim bir işi de doğru yapın” moduna girmesine hak verebiliriz.



Ama işin profesyonelce olmayan, iş ahlakına uymayan kısmı ise, geçtiğimiz sezonun sonuyla birlikte Howard’ın hem yönetime net bir hamle yapması konusunda baskı yapması (ki bu net hamleyi dün çok trajikomik bir şekilde öğrendik), hem de basın yoluyla diğer takımlara mavi boncuk dağıtması oldu.

Sezon başına geri dönelim. Lokavt sonrası NBA’i takip eden camianın merak ettiği iki temel konu vardı. 1- Chris Paul takas olacak mı? 2-Dwight Howard takas olacak mı?

Her ne kadar 15 kişiye saldırabilecek kalibrede bir Hornets taraftarı olsam da, Chris Paul’ün bu süreci çok doğru oynadığını kabul etmem lazım. Chris Paul’ün de, aynı Howard gibi, Hornets yönetimindeki belirsizliklerden bıktığını ve sezon sonunda takas olmak istediğini zaten biliyorduk. Lakers serisinde elinden geleni yaptıktan sonra, Paul de muhtemelen kontratı bittiğinde, Hornets’te kalmak için oyuncu opsiyonunu kullanmayacağını GM Dell Demps’e belirtmiştir. Demps de doğal olarak Hornets’in bu durumdan zarar görmemesi için Clippers’a takas etti Paul’ü. Tüm bu olaylar henüz sezon başlamadan yaşandığı için, hem Paul hem de Hornets durumu iyi kotardı diyebiliriz.

Ama Howard için aynısı söz konusu olamadı. Sezon başından beri ısrarlı bir şekilde Magic’le sözleşme uzatmayacağı yönünde imalarda bulunan ve takasını isteyen Howard, bu imaların bir adım ötesine geçerek New Jersey Nets sahibi Mikhail Prokhorov ve genel menajeri Billy King’le başbaşa bir görüşme gerçekleştirdi. Keza, Howard’ın menajeri Dan Fegan’ın Houston Rockets yetkilileri ile usulsüz görüştüğü yönünde de haberler ortaya çıktı. Tüm bu olaylar, olayın taraflarınca kabul edilmese de, Magic’in bu görüşme ile ilgili Nets’i NBA’e şikayet ettiği biliniyor.


Takasın son gününe kadar devam eden bu goygoy, son günde Howard’ın RealGM muhabiri Jarrod Rudolph’la yaptığı telefon görüşmesinde, oyuncu opsiyonunu kullanarak Magic’te kalacağını belirtmesiyle bambaşka bir hal aldı. Amway Center’da Magic GM’i Otis Smith ve CEO’su Alex Martins ile yapılan kısa bir görüşmeden sonra Dwight Howard basının karşısına çıktı ve yaz başından beri yaşanan süreçle ilgili şu bahaneyi ortaya sürdü:

“Bazı kötü tavsiyelere uydum”

27 yaşında, 6 kere All-Star olmuş ve milyon dolarları yöneten bir kişinin yaz başından beri hem kendi yönetimini hem de taraftarını soktuğu durumdan sonra yaptığı açıklama buydu: “Bazı kötü tavsiyelere uydum”. Ha sanırsın, adam mahalledeki arkadaşları yüzünden içkiye, sigaraya, beyaza filan alışmıştır; dersin ki “Karşı koyamadım, beni bu yavşaklar kandırdı”; o zaman bir nebze anlarız. Ama bir şehrin bel bağladığı bir adamın götünün ayrı, başının ayrı oynaması, çok kolay kabul edilebilecek bir şey değil.

İşin daha acıklı kısmı, aylardır Howard ile ilgili sorulara hep yarım ağızla yaklaşan Stan Van Gundy’nin, dün ilk defa söylediği sözlerdi. Muhabirlerin, SVG’nin Magic’teki geleceği hakkında yönetime telkin veren birilerinin olup olmadığı sorusuna, “Yönetimden üst düzey kişiler bana, Howard’ın benim kovulmam yönünde baskı yaptığını söyledi” diye cevap vermesi, bir çok kişi tarafından iş ahlakına aykırı bulunsa da; basın karşısında SVG’nin bitkin duruşu ve “Artık ne olacaksa olsun” şeklindeki tavırları, olayın SVG açısından artık hangi boyutta görüldüğünü gözler önüne seriyordu.


İşin daha da çirkin tarafı, SVG cümlelerine nokta koymadan, Howard’ın basının yanına gelip SVG’nin elini omzuna atarak, sanki oraya basınla taşak yapmaya gelmiş bir havaya bürünmesiydi. Keza SVG çok uzatmadı ve Howard geldikten kısa bir süre sonra basının yanından ayrıldı. Daha sonra basının sorduğu sorulara, “Ben öyle bir şey söylemedim. Ben ne Otis Smith’im, ne de Alex Martins’im; ben sadece Magic’in oyuncusuyum. Kaynağınız kim sizin?” şeklinde cevap veren Howard, ne yazık ki kaynağın az önce yanından ayrılan SVG olduğunun farkında değildi. Zaten dün geceki Knicks maçında da ikili arasındaki köprülerin tamamen atıldığı daha da net belli oldu.

Ben artık burdan geriye dönüş olmayacağına inananlardanım. Sezon sonu muhtemelen SVG takımdan ayrılacak ve Howard isminin altında daha rahat ezilebilecek bir koç bulmadan bu iş hallolmayacaktır. Ha, bana kalsa Otis Smith’in dünkü Knicks maçında söylediği, “SVG bu takımın koçu, Howard da bu takımın oyuncusu ve bu böyle devam edecek” demesi de, Otis Smith’in o neşteri vuracak forsunun pek olmadığını da ortaya çıkardı. Kim bilir, belki SVG veya Howard’dan önce, Otis Smith’in kellesi gider.

Ama şu artık net olan bir gerçek ki, NBA kariyerinin başında sürekli yüzü gülen, sürekli insanları eğlendirmeye çalışan, iyi niyetli Dwight Howard'ın yerini; insanların arkasından iş çeviren, hiç bir şeyi beğenmeyen, kötü niyetli bir Dwight Howard aldı. Günümüz çağında bu damgayı silmek de çok kolay olmayacaktır.

“Adamlık ağaç değil ki gölgesinde oturasın”

Hiç yorum yok: