25 Nisan 2012 Çarşamba

"50 million pounds have just been repaid"


Ortaokul çağlarındayken en büyük keyif aldığım şeylerden biri, Cuma okul çıkışı çantayı hazırlayıp, İkitelli Göçmen Konutları’nda oturan dedemlere gidip, dedemlerin 37 ekranlık televizyonunda Avrupa’dan ne kadar maç yayınlanıyorsa seyretmekti. Doğal olarak futbola daha yüzeysel bakıyordum o zamanlar. Saat 17’de Premier League maçı mı varmış, maç başlamadan önce oradaki tek büfeye git, cipsini kolanı al, aç NTV’yi izle; bu kadar.

Yıllar geçtikçe, o İkitelli Göçmen Konutları’nın çevresine binaları diktiler, binalar çoğalınca büyüyoruz zannettiler; hatta Başakşehir adında bir ilçe bile oluşturdular. Benim futbol sevgim ise, binalarla ters orantılı gitti. Futbolu hala seviyordum ama futbolun arka tarafındaki çarkları yavaş yavaş görmeye başlayınca, aldığım keyifte ciddi azalmalar oldu.

Fakat dün akşamki Barcelona-Chelsea maçındaki yaşadığım heyecanı hangi sıfatlarla açıklayabilirim bilmiyorum. Liseden beri Chelsea’ye sempati duyarım, o kadar şampiyonluk-kupa vs. gördüm; ama dünkü maç bambaşka bir şeydi. Dünkü maç, yıllardır para harcayarak her şeyin çözülebileceğine inanmış bir felsefenin, yüreğin gücüyle tanışmasıydı.

Aslında final yürüyüşünün başlangıcını hepimiz hatırlıyoruz. Napoli deplasmanındaki 3-1’lik yenilgi sonrası Villas-Boas kovalanıp, yerine neredeyse “Al sen devam et bari” dercesine Di Matteo getirilmişti. Yalan yok, Napoli rövanşı öncesi herhangi bir futbol izleyicisine, “Chelsea elenir mi?” diye sorsak, muhtemelen “Evet” derdi. Di Matteo o ortamda oyunculara inanılmaz bir yürek aşıladı, (Bunu iki türlü okumak da mümkün, Terry-Lampard-Drogba’nın AVB’den hazzetmediğini de biliyorduk) Stamford Bridge’de Napoli’ye net üstünlük kurdu, Ivanovic’in topu tavana asmasıyla tur geldi. İşte o an Di Matteo’nun etrafında yeniden kenetlenme anıydı.

Di Matteo, yere düşmüş ve nakavtını bekleyen bir camiayı ayağa kaldırmakla kalmadı; camianın yumruğunu yeniden havaya kaldırmasını sağlayacak kudreti de sağladı. Barcelona serisini de bunun üzerinden yorumlayabiliriz. Chelsea, Barcelona’dan sürekli yumruk yedi, sağlı-sollu yumruk yedi, aşağıdan-yukarıdan yumruk yedi, ama bir türlü çökmedi. Bütün izleyiciler “Aha şimdi Chelsea düşecek” derken, rakibini yere serecek o tek yumruğu en can alıcı anda yerleştirmeyi de başardı. Kabul ediyorum, insanlar artık savunma değil hücum izlemek istiyor ama savunmanın da futbolun bir parçası olduğunu ve en az hücum kadar zevkli olabileceğini tekrar hatırlatmış oldu Di Matteo.

İşte o yumruğun adı da Torres. Geçen sezon ortasında neredeyse kaçırılırcasına Liverpool’dan Chelsea’ye geldiğinde, ben dahil herkesin beklentileri büyüktü. Ne olduysa oldu, o bir buçuk senede bir türlü istediği noktaya gelemedi, neredeyse herkes tarafından Chelsea’deki forvet lanetinin yeni halkası olarak görülüyordu ki, dün o bir buçuk seneyi tamamen unutturdu, gerçek bir Chelsea’li oldu. Hele Valdes’i yatırdığı an koltuktan fırladım, annemin babamın dehşetli bakışları arasında koridora doğru mini bir depar attım. Bu anı hem o, hem de biz uzun süreden beri hak etmiştik.

15 maçta 10 galibiyet, 4 beraberlik, 1 mağlubiyet. Di Matteo’nun Chelsea’de görevi devraldıktan sonraki performansı bu. Finalde kim gelir, Chelsea şampiyon olur mu bilmiyorum ama bu sezon Abramovich dönemindeki Chelsea’nin en dramatik sezonu olmaya doğru gidiyor, umarım bizim Rus’un yüzü bu sefer güler.

Hiç yorum yok: